Yorum Gönder
( Furkan - 63)
ŞİİR SAYFASI-1
ANLAYANA ŞİİRLER
ANADOLU SEVGİSİ (.................) Sen bizim dağları bilmezsin gülüm, Hele boz dumanlar çekilsin de gör. Her haftası bayram,her günü düğün, Hele yaylalara çıkılsın da gör. Bilmezsin ovalar nasıldır bizde; Kağnılar yollarda,yoncalar dizde... Saydıklarım damla değil denizde, Hele bir ekinler ekilsin de gör. Görmedin sen bizim mavi suları, Karlar eriyince kırar yuları... Köpük olur beyaz,sel olur sarı; Hele taştan taşa dökülsün de gör. Sen bizim köyleri görmedin ki hiç, Yolları toz,çamur,evleri kerpiç. O kirli kabukta,o en temiz iç; Hele bir yakından bakılsın da gör. Anlamaz,bilmezsin sen bizim halkı, Sevgiyi bulasın,yakına gel ki... Kalıplar gerçeği göstermez belki Gönül perdeleri sökülsün de gör. ABDURRAHİM KARAKOÇ AYRILIK HAVASI Ben nefret eyledim sizin gerçekten Yalanı severim, yalanı gayrı Tiksindim bülbülden, gülden çiçekten Yılanı severim, yılanı gayrı Yıllarca boş yere canımı sıktım Nihayet yol buldum çığırdan çıktım Beyden efendiden sayından bıktım Ulanı severim ulanı gayrı Sapıtmış bu diye beni yeriniz Hakkımda bin türlü hüküm veriniz Omuzumda yüktür dirileriniz Öleni severim öleni gayrı ABDURRAHİM KARAKOÇ BAMBAŞKA Doktor, benim derdim bambaşka bir dert; Ağrıyan yerimi sorma boşuna. Yazdığın reçete değer mi zahmet? Kağıtla kalemi yorma boşuna. Kerem eyle, fayda vermez yardımın; Tıp ilminde çaresi yok derdimin; Her tarafı gurbet olmuş yurdumun; Düşünceme tuzak kurma boşuna. Gönlüm yığın yığın hasret yüklüdür; İçimde tarifsiz keder saklıdır Sökemezsin yaralarım köklüdür; Merhem sürüp, sargı sarma boşuna. Dost yolları nakışlandı kanımdan; Sevdiklerim vergi keser canımdan; Sükuta muhtacım, ayrıl yanımdan, İncitip günaha girme boşuna. Aşk koymuşlar ıstırabın adını; Alamadım yaşamanın tadını Yapacaksan eğer bana yardımı, Öldür kurtar, ilâç verme boşuna. ABDURRAHİM KARAKOÇ BAYRAMLAR BAYRAM OLA -1 (..........) Güneş yükselmeden kuşluk yerine Bir adam camiden döndü evine Oturdu sessizce yer minderine Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı.. Eli öpüldükçe içi burkuldu Konuşmak istedi, dili tutuldu Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı Adam “he ya” dedi, gözü kapalı.. Düşündü kış yakın, evde odun yok Tenekede yağ yok, çuvalda un yok Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını Adam “evet” dedi, sıktı dişini.. Çalışsa ne iş var, ne cepte para Dağ oldu içinde büyüyen yara Dikti gözlerini karşı duvara Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı Adam “öyle” dedi, bağrında sızı.. Döndürse yönünü herhangi dosta Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta Aylar, yıllar, günler erirken yasta Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı.. ABDURRAHİM KARAKOÇ BAYRAMLAR BAYRAM OLA -2 Ana, bu bayram mı? . Aman çok ayıp Çocukken gördüğüm bayramlar hani? Mübarek elleri öpüp, koklayıp Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani? Hani ya o özlem, hani ya o tad? Ne dışım kaygusuz, ne içim rahat Haftalar öncesi her gün, her saat Babamdan sorduğum bayramlar hani? Nur yağan geceler, gündüzler nerde? Neşe paylaştığım öksüzler nerde? Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde? Huzura erdiğim bayramlar hani? Kar çiçeğim solmuş kar yatağında Can verir ırmağın dar yatağında Arife gecesi yer yatağında Üstüme serdiğim bayramlar hani? Bayram demek takvimdeki yazı mı? Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı? Açıp yüreğimi, yumup gözümü Özüne girdiğim bayramlar hani? Bayram af günüdür, barış günüdür Bayramlar rahmete giriş günüdür Bayram, Hak menzile varış günüdür Gönlümü verdiğim bayramlar hani? ABDURRAHİM KARAKOÇ BAYRAMLAR BAYRAM OLA -5 (8435 Hit) Giden Bayramlardan almadık bir tad Gardaş bu senenin bayramı nasıl? Şenay’larda bayram her gün, her saat Elif’in, Döne’nin bayramı nasıl? İçinde boğulduk derdin, acının Uykusu bitmedi şeyhin, hacının Üç gardaşı şehit veren bacının Oğulsuz ananın bayramı nasıl? Neşe topuğumda, elem boyumda Sen çoğunu anla, ben az deyim de Kim öldü, kim kaldı garip köyümde Ya bizim hanenin bayramı nasıl? Dert deşmek değildir gayem, niyetim Düşündükçe sızlar kemiğim, etim Gelini dul kalmış, torunu yetim Ak saçlı ninenin bayramı nasıl? Hangi eller sürer suçluyu suça Güdümlü başların destesi kaça Kimler zorlanıyor gönülsüz göçe Boş kalan binanın bayramı nasıl? İşkence altında ezilir canlar Masum yiğitlerle dolu zindanlar Ses verin mezardan ulu sultanlar Yusuf-u Kenan’ın bayramı nasıl? Bizden sandığımız bize yabancı Görünen simalar göze yabancı Kabukta bayram var, öze yabancı Söyleyin, mânânın bayramı nasıl? Sabahtan haber yok, ufuklar kara Semerkant kan ağlar, yanar Buhara Keşmir, Kâbil, Kerkük hasret bahara Kudüs’ün, Sina’nın bayramı nasıl? Ayşe’nin bayramı gözyaşı, firak Sultan’ı derdiyle baş başa bırak Sormadan geçemem, etmişim merak Nükhet’in, Nana’nın bayramı nasıl? Mücahit, maddeye yapar akını Devrimci, soygundan tutar yükünü Biz toprağa verdik Hikmet Tekin’i Kotil’in, Zana’nın bayramı nasıl? Doğduğundan beri çamlar deviren Ekranda iftira, yalan savuran Salyası, ülkeyi göle çeviren Boynuzlu dananın bayramı nasıl? ABDURRAHİM KARAKOÇ BAYRAMLAR BAYRAM OLA -6 (7111 Hit) Âlem-i İslâm’a rahmet su gibi Aksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Evleriniz cennet kokusu gibi Koksun, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Zindan “medrese”dir, gam yayla size Farkı yok bin yılın bir ayla size Melekler yukardan gıptayla size Baksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Uygur, Kazak, Kırgız, Azerî’nizden Gitmesin gardaşlık nazarınızdan Zalimler, zulmünü üzerinizden Çeksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Süleyman esir de, Simon neden hür? Hiç durma dünyanın yüzüne tükür.. Müslümanın sesi münafıktan gür Çıksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Serilsin gönüller döşek misali Patlasın sevgiler fişek misali Hakikat, durmadan, şimşek misali Çaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Haksızlık almasın Hak’kın yerini Aşsın boyunuzdan aşkın derini Kimi gözyaşını, kimi terini Döksün, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Kök bir, dallar ayrı ki, İslâm bir gül Afganistan bir gül, Türkistan bir gül Vahdet bahçesine her insan bir gül Diksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Mağdurlar, mazlumlar ersin felaha Vuslata varanlar varsın bir daha İrfan tohumunu gece, sabaha Eksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Kandır zalimlerin zulüm çiçeği Öldürür cehalet, ölüm çiçeği Gençler yakasına ilim çiçeği Taksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Şehide toprağın hürmet-i aşkı Anadan fazladır şefkat-i aşkı Rab’bim yüreklere ülfeti, aşkı Soksun, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Hazreti Resül’ün nurlu katına Gitmek isteyenler binsin atına Küfrün saltanatı yerin altına Çöksün, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Ne makam, ne para, ne senet, ne çek... “Kurtuluş İslâm’da” vallahi gerçek Bu mübarek sevda bizleri tek tek Yaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. ABDURRAHİM KARAKOÇ BEBEĞE ÇAĞRI Soyguncu soysun da, vurguncu vursun Sen ana karnında boşa durursun Doksan günde çık gel dokuz ay dursun Doğmaya gayret et, doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Üçkağıtçı düzen geçip gitmeden Her ocakta üç- beş baykuş ötmeden Çabuk ' Devlet malı deniz' bitmeden Doğmaya gayret et, doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Makam armağandır, koltuk hediye Muhkem ilamlar var ' rüşvet ye' diye Ne diye beklersin söyle ne diye? Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Göz kırpınca sıfırı çok sayılar Zirveye tırmandı topal ayılar Yağcı yeğen arar haydut dayılar Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Artık banka soymak basit eğlence Günde milyar hiçtir ' yurtsever genc' e(!) Dünyaya duhül et, gel biraz önce Doğmaya gayret et dogmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Tez çık, haram süt bul, beleş kundak bul Yalancılık mübah, yüzsüzlük makbul Hukuksal açıdan bir ' olanak' bul Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek Adi ekranlarda iğrenç yüzü gör Halkı tiksindiren bir kof dizi gör Önce onları gör, sonra bizi gör Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek ABDURRAHİM KARAKOÇ BEBEĞE İHTAR Geçmişte yağmanın hasat dönemi Acele gel diye çağırdım seni Şimdi iş değişti dur, dinle beni Dokuz aylık yolu altmış ayda çek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Emmin, dayın annen, baban kereste İşçi, memur, çiftçi, çoban kereste Çarşı, pazar, yazı-yaban kereste İnsanlar ya mertek, ya orta direk Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Doğarsan üç günlük iş bulamazsın Acıkırsın, ekmek, aş bulamazsın Ucuz toprak, beleş taş bulumazsın Yaşamak rezillik, rüsvaylık demek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Arı peteğinde ağulu bal var Kaçıp kurtulmaya ne yön, ne yol var Sıkıver dişini, annene yalvar Buradan rahattır orda beklemek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Kurtlar sülük oldu, sıyrıldı posttan Kaçan kurtuluyor, ahbaptan dosttan Değişti bahçıvan, bozuldu bostan, Hıyarlar acıdır, karpuzlar kelek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Vaziyet bambaşka vaziyet oldu Yaşamak işkence, eziyet oldu Dalkavukluk üstün meziyet oldu. Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek Sözümü dinlersen hiç doğma bebek. ABDURRAHİM KARAKOÇ BEBEĞE SİTEM "Aman gelme" dedim, bak geldin işte Dünyaya meylin var, beşer’sin bebek Bir bilsen dünyamız neyin nesidir Ayırır ağzını işersin bebek. Kimisi su katar içtiğin süte Kimisi at sokar yediğin ete Günahtan, hileden, haramdan öte Zulmet kuyusuna düşersin bebek. Yukarıya gitsen'köle'sayarlar Aşağıya insen tefe koyarlar Her saat bir başka renge boyarlar Baktıkça sen sana şaşarsın bebek. Önün bal-petekli, elin mühürlü Omuzun kötekli, dilin mühürlü Haftan ipotekli, yılın mühürlü Aydan, günden mahrum yaşarsın bebek. Sevgimiz rüşvettir seversek seni Aldatmak içindir ne versek seni Kalleş çağımızla eversek seni Gerdeğe girmeden boşarsın bebek. ABDURRAHİM KARAKOÇ BENİ DE ÇAĞIR Çileyi koklayıp gül niyetine, Zindana girersen beni de çağır. Sabrı, kanaatı bal niyetine Ekmeğe dürersen beni de çağır. Bazen iki dünya sığar içime, Bazen iki güneş doğar içime. Bazen gam yağmuru yağar içime Sen beni ararsan, beni de çağır. Dostların var ise divanelerden, Göz yaşın aktıysa minarelerden. Binlerce senelik viranelerden Birşeyler sorarsan, beni de çağır Ezelin ezelden öncesi vardı, Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı. Zaman yumağına bizi kim sardı? Aklını yorarsan beni de çağır. Dışarda göz yanar, içerde yürek, Taahhüt ehline tahammül gerek. Mazlum yarasına merhem diyerek Göz yaşı sürersen beni de çağır. ABDURRAHİM KARAKOÇ BENZETTİLER Yeni bir afyondur yenen her lokma Biber avrupalı,tuz avrupalı. Gülücükler sahte kirpikler takma Dudak Avrupalı,göz Avrupalı. Bebeklikte benliğini yitiren Tepe tepe tepemizde oturan Bizi çıkmazlara alıp götüren Ayak Avrupalı,iz avrupalı. Birisi diskoda içer kıvırır Birisi kulüpte konken çevirir Yapmasını bilmez ki yıkar devirir Ana avrupalı,kız avrupalı. Kalıba uydurdu uyduklarımız Yazmakla bitmez ki duyduklarımız Paris modasıdır giydiklerimiz Astar avrupalı,yüz avrupalı En mahrem yerlerin kalktı örtüsü Beş santim tırnaktır ellerin süsü Bütün bunlar medenilik ölçüsü Cilve avrupalı naz avrupalı İster sari deyin isterse ırsi, Büyük revaç buldu makbulün tersi Duyduğumuz 'okey,adiyös,mersi' Ağız avrupalı söz avrupalı Her gün karşımıza on zıpır çıkar Bağırır,çağırır,devirir yıkar Dinler kulağımız gözümüz bakar Şarkı avrupalı,saz avrupalı. Başımız ayıkmaz binlerce halttan Örf,adet gemimiz delindi alttan Analar Muğla'dan Van'dan Tokat'tan Bebek avrupalı bez avrupalı Sahnede ekranda hıyar dinleriz Deliye,densize uyar dinleriz Saçma çığlıkları duyar dinleriz Şarkı avrupalı saz avrupalı Herkes soyunuyor açılmıyor ki Sokakta boynuzdan geçilmiyor ki Müslüman gavurdan seçilmiyor ki Şekil avrupalı,poz avrupalı Türklük bu mu desem bu diyecekler Şampanyayı sorsam su diyecekler Bir gün kökümüze hu diyecekler Kabuk avrupalı,öz avrupalı. ABDURRAHİM KARAKOÇ BEŞİNCİ MEVSİM Düştü can evime dördüncü cemre Dünyayı üçüncü gözümle gördüm. Dörtyüz seksenbeş gün çekti bir sene Onaltıncı aya takvimsiz girdim. Aynalara baktım korku gösterdi Saatler her sabah kırkı gösterdi Namlular, nişanlar Türk'ü gösterdi Hayatım boyunca hedefte durdum. Gül sundum yediler, koklamadılar Armağan can verdim saklamadılar Gittim... gelir diye beklemediler Kaybolan gölgemi yollara sordum. Getirdim yanıma ay'ı bir karış Ölçtüm ki dağların boyu bir karış Şehiri bir adım, köyü bir karış Damlada denizdir en küçük derdim. Savurdum, eledim, seçtim zamanı Yaprak, yaprak tel tel açtım zamanı Haftada üç asır geçtim zamanı Nerye gittimse zamansız vardım. Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim Yazık, kuklalara sığmadı sesim Yaşadığım şimdi beşinci mevsim Çağın çilesini sırtıma sardım ABDURRAHİM KARAKOÇ BİR GÜZEL ÜLKÜ Yüreklerde kök bağlayıp yaşayan Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Ezelden ebede müjde taşıyan Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Yesi'deki kutsal aşkın mayası Malazgirt'te Alparslan'ın rüyası Söğütteki has kilimin boyası Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Yunuslayın 'Et-kemiğe bürünen' Selim ruhta Yavuz serdar görünen Şems misali cümle kirden arınan Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Bedenlerde Koç Köroğlu yüreği Debreştikçe yakın eyler ırağı İman kalesinin bayrak direği Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Riya duygusuyla dolup taşmamış İlimden, irfandan uzaklaşmamış Benlik çamuruna ayak basmamış Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Dedem Korkut töresiyle töreli Edep, ahlâk, sevgi, saygı sıralı Kırk yıl önce.. aklım erdi ereli Bir güzel ülküdür günül verdiğim. Her kapıda bir hesaba girmeyen İnancından zerre taviz vermeyen Dost alnına kara leke sürmeyen Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Mazlumun yoldaşı, zalimin hasmı Kendine put yapmaz heykeli, resmi Hak'tır, adalettir, rahmettir ismi Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Bu ülkü candadır, sokakta yatmaz Güneştir.. bir doğdu, bir daha batmaz Menfaat uğruna kimseyi satmaz Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Şiddeti, kavgası, kanı olmayan İçinde öfkesi, kini olmayan Sonsuza uzanan, sonu olmayan Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Bedir’den Bizans’a akıp gelen o Küfür setlerini yıkıp gelen o İlâhî kaynaktan çıkıp gelen o Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Sinan'da estetik, Itrî'de ahenk Sebillerde hayat, kubbelerde renk Mevlânâ'da ilim, Barbaros'ta cenk Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Nizâm-ı Âlem'dir Hak'kın sözü bu Söylediğim cümle sözün özü bu Tek damlada umman eyler bizi bu Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Ülkü demek makam, mevki, taç değil, Ülkü demek totem, sembol, haç değil Kul icadı kof ilkeler hiç değil, Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Taze filiz vermiş Edebali’yle Çiçeklenmiş Hacı Bayram Veli’yle Ulubatlı Hasan’daki hâliyle Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Şehitlerin kanlarıyla ıslanan Destan olup mavera’dan seslenen Atıf'larla Said'lerle beslenen Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Türk'e ihsan olmuş “Kavm-i Necip”lik Boş hayâldir bu şerefe rakiplik Hayatlar gergeftir, ameller iplik Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Ne yazdımsa inanç, ahlâk, örf ile Postaladım gönül denen zarf ile Anlatılmaz yirmi dokuz harf ile, Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. ABDURRAHİM KARAKOÇ BİR YERDEN HER YERE MEKTUP (Anlayana) Sormayınız, görmeyiniz canlarım Hakkınızı yiyip yutan burada Dinlisini,dinsizini dinlerim Besmeleye yalan katan burada. Sofralara viski havyar dizilir Fiatınız peçeteye yazılır Sırtınızdan günde dört post yüzülür Sizi soyup,sizi satan burada Simsar siyasetçi,doktor,avukat İnsan avlıyorlar her gün her saat Hızlı köşe dönmek en üstün sanat Kan gölünde balık tutan burada. Ortada kol gezerken kıtlıklar,yoklar Burda betonlarla delinir gökler Kontlar,şansölyeler,baronlar,dükler Kirli yağan,eğri biten burada. Yürekler acısı bir garip alem Rüşvetsiz imzaya yanaşmaz kalem Pop müzik,şampanya.marlboro,salem Gece gündüz keyif çatan burada Kız,kadın pazarı sokağı,yurdu Homoseksüeller çığlaşan ordu Ne ahlak kaygusu ne namus derdi Hızlı doğan erken öten burada. Yazık..siz beğenir,siz seçersiniz En çürük köprüden siz geçersiniz Bilirim her zaman çar naçarsınız Kör-kütük,zil-zurna yatan burada. Hal gidiş bu minval bu vaziyette Sabun işkencede,su eziyette Rağbet ne ilimde ne meziyette Aydınlığa çamur atan burada Doğan bebek dost yemeye zorlanır Düşündükçe içim dışım korlanır Evlat sahiplenir ana horlanır Ana vatan yavru vatan burada. ABDURRAHİM KARAKOÇ BİRAZ DA KİTAPLAR SENİ OKUSUN (.......) Canlı bir kitapsın, yazarı Mevla Açık dur, kitaplar seni okusun Yüzünde şavklansın nazarı Mevla Eğilsin mehtaplar seni okusun Kasırga ol, döne döne zikir et Her nefese on bin misli şükür et Şüphe burgacında Hakk'ı fikir et Uyansın girdaplar seni okusun Erisin geceler gündüze gel ki Kalmasın tek engel bir düze gel ki Secdede Rabbin'le yüzyüze gel ki Minberler, mihraplar seni okusun Ezelin, ebedin şifresi sende Menfinin, müsbetin şifresi sende Çözülsen de olur, çözülmesen de Sorular, cevaplar seni okusun Aşktan, estetikten, ahenkten yana Şiir, resim, müzik imrensin sana Camiler, sebiler gelsin lisana Hayırlar, sevaplar seni okusun Bedenin coğrafya, tarihtir dünün Ayrı ayrı sayfa saatin, günün Dört kapısı açık dursun gönlünün Alimler, erbaplar seni okusun Nefret boşta kalsın, aşk ile dol da Işık, kılavuz ol gittiğin yolda Kur'an'dan feyz alana bir mektup ol da Yazdığın kitaplar seni okusun ABDURRAHİM KARAKOÇ BİRLİK (.........) Bilmeyen öğrensin, duymayan duysun! Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz. Bölücü sapıklar aklına koysun Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz. Dünün insan yiyen kanlı çarkı yok! Yüzlerde gam, gönüllerde korku yok... Çerkezi yok, Kürdü yoktur, Türkü yok... Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz. Allah bir, vatan bir, bayrak bir beden Yanlış yola sapmayalım bilmeden! Doğu, batı diye ayırmak neden? Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz. Yırtılıp atılmaz tarih sepete! Birlik oldu camide ve cephede; Kore'de, Kıbrıs'ta, Kocatepe'de Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz. Nineler, dedeler, masum bebekler, Bizlerden Huzurlu Türkiye bekler; Tutuşsun el- ele kızlar erkekler: Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz. Kalacak adımız, kaldığı gibi, Aleme velvele saldığı gibi Tıpkı Sakarya'da olduğu gibi Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz. Ne zulmü severiz, ne kinimiz var! Hayrı emreyleyen hak dinimiz var; Dağlar, çağlar boyu yeminimiz var: Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz. ABDURRAHİM KARAKOÇ BİTMEZ BİR GARİP HİKAYE (...............) Otuz yaz otuz kış aynı durakta Bekle babam bekle can mı dayanır. Kara yalanları beyaz kundakta Sakla babam sakla can mı dayanır. Her yanımız gurbet...hani ya sıla Ömür bitmez çile ölüm fasıla Günleri aylara ayları yıla Ekle babam ekle can mı dayanır. Çare say,çanak tut çağ zilletine Sarmaz mı umutlar,sarpa çetine Katır tırnağını gül niyetine Kokla babam kokla can mı dayanır. Nimetler kurnaza ülkü mazluma Cehennem ettiler mülkü mazluma Aldatıp her çeşit mülkü mazluma Yükle babam yükle can mı dayanır. Bedavacı çomak soksun davana Arı çıksın sinek girsin kovana Giden kussun gelen kussun divana Pakla babam pakla can mı dayanır. ABDURRAHİM KARAKOÇ BULDUKTAN SONRA ARAMA (..................) Omuzumda sevda yükü Yollarda Seni aradım. Beste beste, türkü türkü Tellerde Seni aradım. Girdim yeşilden sarıya Sordum ölüye, diriye Çiçeği verdim arıya Ballarda Seni aradım. Aşk yalımı girdi cana Gönlüm döndü gülistana Gece-gündüz yana yana Küllerde Seni aradım. Yorulup demedim, yeter Hasretin gözümde tüter Keremden, Mecnundan beter Çöllerde Seni aradım. Bahçem çiçek, bağım gazel Birleşir ebedle, ezel Ayırmadım çirkin, güzel Kullarda Seni aradım. Ulaşmak için rahmete Katlandım binbir zahmete Karışıp söze, sohbete Dillerde Seni aradım. ABDURRAHİM KARAKOÇ DAĞLARA DENİZ EKTİM (.........) Uykuları yatağıma bağladım Geceleri delip çıktım dağlara Ormanların kakülünü taradım Bulutlardan gömlek diktim dağlara Ağaran şafakta gördüm yarını Tuttum nakış nakış ördüm yarını Yağmur damlasına sardım yarını Dalga dalga deniz ektim dağlara Kartal kanadıyla biçtim gökleri Duru pınarlardan içtim gökleri Ya Allah diyerek açtım gökleri Demet demet ışık döktüm dağlara Hayal var ki hakikatten evladır Çile var ki çok nimetten evladır Sabır, şükür her ziynetten evladır Üçüncü gözümle baktım dağlara ABDURRAHİM KARAKOÇ GENELGE (................) Dar zamanda düşmanların altına At olanlar safımıza gelmesin Garibanın, fukaranın sırtına Bit olanlar safımıza gelmesin Ağırlık, irilik ölçüsün bırak; Tartıya vurulmaz beyinle, yürek. Bu ülkede iman gerek, ruh gerek; Et olanlar safımıza gelmesin. Öte dursun işkembeden atanı Lazım değil kaçan ile yatanı Menfaate rüşvet verip vatanı Fit olanlar safımıza gelmesin Sapıklar her yerde atsa da çamur; Gerçek mayasına kuvuştu hamur; Adam istiyoruz dört başı mamur! İt olanlar safımıza gelmesin Gönül bahçesinde korku gezeni Asla kabul etmez ülkü düzeni Sevdası, sabırı, aklı, izanı Kıt olanlar safımıza gelmesin Biz zulüm ayında güneş çağıyız; Hira'dan feyzalan Tanrıdağ'ıyız! Biz meyve bahçesi, üzüm bağıyız, Ot olanlar safımıza gelmesin Parolamız her zamanda, her yerde; Ölmek var da baş eğmek yok namerde Bu imana, bu ülkeye bu derde Yad olanlar safımıza gelmesin. ABDURRAHİM KARAKOÇ GİDE GİDE (...............) Gösterir gün gibi, düşüncelerin, Derinden derine âşıksın gönül. Çıkla kadın desem yalan söylerim; Sen başka birine âşıksın gönül. Kırılmış telleri sevda sazının; Eşi yok sendeki ince sızının; Tarlada çift süren köylü kızının, Topraklı terine âşıksın gönül. Maraş’, Muğla’ya, Kırklareli’ne, Yiğit Köroğlu’nun Çamlıbel’ine, Kars’ın yaylasına, Van’ın gölüne, Ağrı’nın karına âşıksın gönül. Baharın bulutu, seherin yeli, Sarı seller gibi coşturur seni. Varsın bilmeyenler desinler “deli” Bugünden yarına âşıksın gönül. Yüksekten dökülen suyun sesine, Kekik kokusuna, çam gölgesine, Renklerden sütbeyaz, koyu yeşile, Toprağın moruna âşıksın gönül. Yiğitin, sözünden dönmeyenine, Ateşin yıllarca sönmeyenine, Silahın omuzdan inmeyenine, Atın gök kırına âşıksın gönül. İyinin iyisi, güzelin hası.. Susamış yolcuya su veren tası, Edibin kalemi, ressam fırçası.. Şairin şi’rine âşıksın gönül. Değildir bu sevgi akıl erecek Her duyan bir başka mânâ verecek Şaşırmış yolcuya yol gösterecek Hakikat nuruna âşıksın gönül. ABDURRAHİM KARAKOÇ GÖLGE OYUNU... (.............) Ben avcı olurum, o ceylan olur Kovalar dururum kendi gölgemi. Umut toprak olur, dert zaman olur İp takar sürürüm kendi gölgemi. Her kuşluk vaktine, her ikindiye Bölerim gölgemi üçe, ikiye Eli boş bebekler oynasın diye Armağan veririm kendi gölgemi. Gölgemde bir değil bin yara kanar Gölgeme değerse gölgeler yanar Geceleri gölgem yollarda donar Kar gibi kürürüm kendi gölgemi. Soyunur aynalar ışıktan, renkten Bazen akşamüstü, bazen çok erken Kuşlar gökten yuvasına dönerken Güneşte görürüm kendi gölgemi. Sevgi, dağ zirvesi; kin, dipsiz kuyu Karıştan kısadır hayatın boyu Kirletirse şayet toprağı, suyu Göğsünden vururum kendi gölgemi ABDURRAHİM KARAKOÇ GÖLGE OYUNU... (.........) Ben avcı olurum, o ceylan olur Kovalar dururum kendi gölgemi. Umut toprak olur, dert zaman olur İp takar sürürüm kendi gölgemi. Her kuşluk vaktine, her ikindiye Bölerim gölgemi üçe, ikiye Eli boş bebekler oynasın diye Armağan veririm kendi gölgemi. Gölgemde bir değil bin yara kanar Gölgeme değerse gölgeler yanar Geceleri gölgem yollarda donar Kar gibi kürürüm kendi gölgemi. Soyunur aynalar ışıktan, renkten Bazen akşamüstü, bazen çok erken Kuşlar gökten yuvasına dönerken Güneşte görürüm kendi gölgemi. Sevgi, dağ zirvesi; kin, dipsiz kuyu Karıştan kısadır hayatın boyu Kirletirse şayet toprağı, suyu Göğsünden vururum kendi gölgemi ABDURRAHİM KARAKOÇ HAKİM BEĞ (............) Gene tehir etme üç ay öteye, Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ. Otuz yıl da babam düştü ardına; Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ. Kırk yıl önce; yani babam ölünce, Kadılıklar hâkimliğe dönünce, Mirasçılar tarla, takım bölünce, İrezillik beni buldu hâkim beğ. Yaşım yetmiş iki, usandım gel-git; Bini buldu burda yediğim zılgıt. Eğer diyeceksen: 'bana ne, öl git!' Oğlumun bir oğlu oldu hâkim beğ. Sekiz evlek tarla, bir geverlik su, Yüz yılda höküme bağlanmaz mı bu? Kazanmasam da hu, kazansam da hu! Canım ta burnuma geldi hâkim beğ. Keşife-meşife, damgaya, harc'a Kanımız kurudu harca da, harca.. Sayenizde avukatlar yıllarca, Fakiri yoldu da yoldu hâkim beğ. Mübaşir itekler, kâtip zavırlar; Değişti bizde de göya devirler. Yüz yıl önce adam yiyen gâvurlar, Tapucuyu aya saldı hâkim beğ. Kabahat sizde mi, kanunlarda mı? Şaşırdım billâhi yolu yordamı.. Kızma sözlerime alam kadanı, Sıkıntıdan içim doldu hâkim beğ. Mülkün temeliydi adalet hani?... Bizim hak temelde saklı mı yani? Çıkartıp ta versen kim olur mâni? Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim beğ?! Hem davacı pişman, hem de davalı.. Bu yolda tükettik çulu, çuvalı. Sabret makamından çalma kavalı, Sürüler ekine daldı hâkim beğ. ABDURRAHİM KARAKOÇ HASANA MEKTUP (...............) Çok oku, çok düşün, çok şeyler anla, Aha bu mektubu alınca Hasan. Manalar iplikten incedir amma, Kelimeler biraz kalınca Hasan. Gene ağzımızı açmıyor bıçak, Huzur size ömür..... Dert salkım saçak. Oyuna kalkıyor yüzlerce köçek, Batıdan bir hava çalınca Hasan. Kök saldı bahçede ayrık otları, Yemler pay edildi, sattık atları. Biz kovalım derken baştan bitleri, Sülükler yapıştı, kulunca Hasan. Süt dolu güğümü çalarız taşa, Kutsal görevimiz 'Sağol çok yaşa !' Mülkte hakikati aramak boşa, Tüm suçlular güçlü olunca Hasan. Derisini yüzdük demokrasinin, İşi iştir imtiyazlı asinin. Hakikatte vahşi, sözde 'vasinin' Dörtnala gidilir yolunca Hasan. Canım Hürriyeti koydunsa ara, Ekmek yalınayak kaçtı dağlara. Çevremize küsmüş kardeşlik var ya, Haber ver, izini bulunca Hasan. Soysuzlar taş atar mukaddesata Karşı duramazsak bizdedir hata. Tahammül teşviktir, böyle hayata, Öl..İnsan küçülmez ölünce Hasan. ABDURRAHİM KARAKOÇ HATIRLATMA (...............) Mektup derken şiir oldu bak gene Darılırsan ben ölürüm, unutma... Taze sarmaşığım, hoyrat bedene... Sarılırsan ben ölürüm, unutma... Bir gün güneş olur göle doğarsın Bir gün yağmur olur yola yağarsın Bir gün çiçeklerden koku sağarsın Yorulursan ben ölürüm, unutma... Kılıç ağzı yoldur, ok ucu meydan Dikkat et; sen benim canımsın ey can! . Koyakta kekliksin, kayada ceylan Vurulursan ben ölürüm, unutma... “Aşk” denince aklı bırak, deli ol! . Işık ışık gökten inen dolu ol Boz-bulanık akan yağmur seli ol Durulursan ben ölürüm, unutma... Dinlemek zor, anlamak zor yâr beni Göreceksen dertte, gamda gör beni Gönül toprağıma yaptım türbeni Dirilirsen ben ölürüm, unutma.. ABDURRAHİM KARAKOÇ HEPSİ BİZİM KESEMİZDEN (.......) Müdür, bakana yağ yakar; Tel parası kesemizden. Teri bile şipir kokar; Gül parası kesemizden. Kahvaltısı kaymakla bal, Sepet sepet muz, portakal... Viski içer, yüzü al al; Yal parası kesemizden. Hanım berberde kırıtır; Kızı terzide sırıtır; Her gün bir makam donatır; Çul parası kesemizden. Fakir gelir ters ters süzer; Torpilliye fıstık ezer; Metresine mektup yazar, Pul parası kesemizden. İskoç giyer, Salem içer; Sekreterle dalga geçer; Sık sık yolluk alır uçar, Yol parası kesemizden. ABDURRAHİM KARAKOÇ İKİNİN BİRİ (........) Can özünden besmeleyi çekende Dil yanmazsa ben yanarım sultanım Hak uğruna bir sefere çıkanda Yol yanmazsa ben yanarım sultanım Arzuhalim ulaşırsa divana Korkarım ki taban değer tavana Çiçeğimden zerre girse kovana Bal yanmazsa ben yanarım sultanım Göz utanır gönül dostu görünce Can tutuşur candan selam gelince Bülbül olup bir bahçeye girince Gül yanmazsa ben yanarım sultanım Aşıklık içimde doğduğu zaman Taş yanar göz yaşım yağdığı zaman Mızrabım sazıma değdiği zaman Tel yanmazsa ben yanarım sultanım Üzülmedim erkenine geçine Akıl yordum herşeyine hiçine Söküp yüreğimi atsam içine Göl yanmazsa ben yanarım sultanım Alev alev ruhta, canda bu ateş Bakmakla görülmez bende bu ateş Bırakılsa hangi günde bu ateş Yıl yanmazsa ben yanarım sultanım Dosta mektup yazma vakti gelirse Yazar postalarım kısmet olursa Mektubumun mahiyetin bilirse Pul yanmazsa ben yanarım sultanım ABDURRAHİM KARAKOÇ İNCİTME (.......) Gölgesinde otur amma Yaprak senden incinmesin. Temizlen de gir mezara Toprak senden incinmesin. Yollar uzun, yollar ince Yol kısalır aşk gelince Yat kurban ol İsmail’ce Bıçak senden incinmesin. Burdayım de ararlarsa Doğru söyle sorarlarsa Tabutuna sararlarsa Bayrak senden incinmesin. İl göçsün göçtüğün vakit Yol yansın geçtiğin vakit Suyundan içtiğin vakit Irmak senden incinmesin. Toz konmasın sakın sana Hakkı geçer halkın sana Gücenmesin yakın sana Uzak senden incinmesin. ABDURRAHİM KARAKOÇ İNSANLARIN DRAMI (...............) Hilkatten bugüne her ne çektiyse Zekası kıtlardan çekti insanlık Hazar zamanıysa, sefer vaktiyse 'Gel'lerden, 'git'lerden çekti insanlık Putçular put dikip dünyalar vurdu Tezahürat arttı, tefekkür durdu Firavun emretti, Nemrut buyurdu Yürüyen putlardan çekti insanlık Küfür gemisinde hep kürek çeken Etrafa iftira tohumu eken Kula kulluk için yarışa ÇIKAN Tasmalı itlerdan çekti insanlık Aferine göbek atan, oy atan Hatasını sevap diye dayatan Masum gönüllere girip boy atan Zararlı otlardan çekti insanlık Gün geçmedi üç-beş Nemrut türedi Kötü günler kötülere yaradı Yitirenler yanlış yerde aradı Hit'lerden, bitlerdan çekti insanlık ABDURRAHİM KARAKOÇ İTİRAF (.............) Sevgiliden sevgiliye hediye, Ayva gider, elma gider, nar gider. Sevenin yüreği bir renkli mevsim; Yağmur gider, rüzgar gider, kar gider. Işıklı saçların dökmüş beline, Bağladım gönlümü her bir teline, Ana, bir ben değil bu aşk yoluna, Topal gider, sağır gider, kör gider Fakir, zengin, yiğit, akıllı, deli... Bunların hepsi de sever güzeli, Baba, bu çığırdan ezel ezeli, Hasta gider, esir gider, hür gider. Sarıldım boynuna, öptüm yüzünden; Sevdim, ayrılamam kara gözlümden, Ah! Gardaş neyleyim gönül izinden, Herkes gitmiş, ben giderim, yar gider. Karakoç'um düşmüş gönül derdine; Can adaktır güzellerin merdine, Hey arkadaş, bu sevdanın ardına Şahlar bile tahtı, tacı kor gider. ABDURRAHİM KARAKOÇ KIRKINCI YIL HESABI (................) Uykuları harman ettim, savurdum Bir mübarek düş aradım kırk sene. Ne usandım, ne yoruldum, ne durdum İçi doğru dış aradım kırk sene. Çıktım dağ boş, indim baktım ova boş Toprak garip, su tedirgin, hava boş Nere gitsem dallar kırık, yuva boş Yumurtada kuş aradım kırk sene. Aşk yükünü indirince arkamdan Doğmadık bebekler tuttu yakamdan Hesap-kitap ettim kaçtım rakamdan On yitirdim, beş aradım kırk sene. Binalar yükselir: Gözyaşı, kin, kan... Koymuşlar adını “uygarlık, ümran”! Yükseklerde, midelerdir hükümran Alçaklarda, baş aradım kırk sene. Gönül penceremi dünyaya açtım Baktım manzaraya, ben benden geçtim... Ucuzdan tiksindim, kolaydan kaçtım Belâsı çok iş aradım kırk sene... Birbirinden çürük çıktı seneler Öz yiğidi az doğurdu analar Hayâl oldu gönlümdeki binalar Temel için taş aradım kırk sene. Adı “devrim” oldu avrat soyarak Denge kurdu toklar açı yiyerek Aptallara ibret olsun diyerek Solucanda diş aradım kırk sene. ABDURRAHİM KARAKOÇ MAYA (...............) “Sılaya dön” diye mektubun geldi; Sılayı sılada yitirdim anam. Biten takvimlere sattım gençliği, Uykuyu rüyada yitirdim anam. Özü bulmak için indim derine; Geç değdi ellerim dost ellerine. Salınca gönlümü mahşer yerine, Dünyayı dünyada yitirdim anam. Öteyi ötede, burayı burda, Güneşin nurunu bir başka nurda, İsa’yı çarmıhta, Musa’yı Tur’da, Adem’i Havva’da yitirdim anam. Kapattım kapımı “of” ile ah’a, Açtım penceremi sonsuz sabaha.. Ağrımı, sızımı sorma bir daha, Onları orada yitirdim anam. Bu hiç, o herşeyden verince müjde, Silindi hayâller kalmadı gözde. Aşkım çiçek açtı yandığım közde, Aklımı, sevdada yitirdim anam. Ölçtüm ve düşündüm inceden ince; Sıyrıldı kılıftan “son” ile “önce” Mânâlar zihnimde şekillenince, Ben beni aynada yitirdim anam. Önce kökü dalda, dalı çiçekte; Çiçeği meyvede, meyveyi renkte; Var olan herşeyi bir çekirdekte, Onu da MEVLÂ’da yitirdim anam. ABDURRAHİM KARAKOÇ MİHRİBAN (...........) Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor mihriban Yar,deyince kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor Lambada titreyen alev üşüyor Aşk kağıda yazılmıyor mihriban Önce naz sonra söz ve sonra hile Sevilen seveni düşürür dile Seneler asırlar değişse bile Eski töre bozulmuyor mihriban Tabiplerde ilaç yoktur yarama Aşk değince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut cizilmiyor mihriban Boşa bağlanmış bülbül gülüne Kar koysan köz olur aşkın külüne Şaştım karabahtım tahammülüne Taşa çalsam ezilmiyor mihriban Tarife sığmıyor aşkın anlamı Ancak çeken bilir bu derdi gamı Bir kördüğüm baştan sona tamamı Çözemedim çözülmüyor mihriban ABDURRAHİM KARAKOÇ MİHRİBAN ( UNUTURSUN) (........) “Unutmak kolay mı? ” deme, Unutursun Mihriban’ım. Oğlun, kızın olsun hele Unutursun Mihriban’ım. Zaman erir kelep kelep.. Meyve dalında kalmaz hep. Unutturur birçok sebep, Unutursun Mihriban’ım. Yıllar sinene yaslanır; Hâtıraların paslanır. Bu deli gönlün uslanır... Unutursun Mihriban’ım. Süt emerdin gündüz-gece Unuttun ya, büyüyünce... Ha işte tıpkı öylece Unutursun Mihriban’ım. Gün geçer, azalır sevgi; Değişir herşeyin rengi Bugün değil, yarın belki Unutursun Mihriban’ım. Düzen böyle bu gemide; Eskiler yiter yenide. Beni değil, sen seni de Unutursun Mihriban’ım. ABDURRAHİM KARAKOÇ NÖBETÇİNİN VUKUATI (........) Yüzbaşım, garajda nöbet tutarken Hatırıma sıla düştü bu gece Güngören'in horozları öterken Gönül kalktı yola düştü bu gece İçinde dışında yoktur yalanı Anlatayım dur başıma geleni Bir yar için düşüncemin olanı Sapanca'da göle düştü bu gece Bozhöyük'e vardım Güllü kadına Fal açtırdım Ülker'imin adına Gelin olmuş bak şu işin tadına Bizim kısmet ele düştü bu gece Kırk yıl geçse unutamam bu günü Olmuş bitmiş sevdiğimin düğünü Hep çözülmüş sırrımızın düğümü Maceramız dile düştü bu gece Kalbime ateşten vurdular yama Perişan bir halde döndüm kıtama Karakoç bildiğin KARAKOÇ ama, Bilmediğin hale düştü bu gece ABDURRAHİM KARAKOÇ Her uçuşta çiçeklere Birdir gönlüm dilim dermiş Her güzel şeyin kimyası Birlik,dirlik,ilim dermiş Bin tohum eker bir dağa Yayılır ovaya, bağa Çiçek süs olur toprağa Mevla görsün kulum dermiş O ne uyur nede yatar Çok çalışır, çok iş tutar Servetine servet katar Yağma olsun malım dermiş O ezel ayarlı sazdır Türkü söylet şiir yazdır Şafakta uçan niyazdır Hakka çıkar yolum dermiş. O çiçekler neşvesidir. Öz muhabbetin sesidir. Sütü bir aşk ülkesidir. En basit şey balım dermiş. Mumda yanar, balda akar Damladan deryaya bakar Her çiçek bir çeşit kokar En güzeli gülüm dermiş Arı sütü, çiçek tozu Baldır mumun gerçek özü Bin parçadır arı gözü Ama birdir dilim dermiş BU VATAN KİMİN (16459 Hit) Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun uğrunda Kendini tarihe verenlerindir. Tutuşup kül olan ocaklarından, Şahlanıp köpüren ırmaklarından, Hudutta gaza bayraklarından Alnına ışıklar vuranlarındır. Ardına bakmadan yollara düşen, Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan, Huduttan hududa yol bulup koşan, Cepheden cepheyi soranlarındır. İleri atılıp sellercesine Göğsünden vurulup tam ercesine, Bir gül bahçesine girercesine Şu kara toprağa girenlerindir. Tarihin dilinden düşmez bu destan, Nehirler gazidir, dağlar kahraman, Her taşı yakut olan bu vatan Can verme sırrına erenlerindir. Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil, Bu sevgi bir kuru ifade değil, Sencileyin hasmı rüyada değil, Topun namlusundan görenlerindir. Orhan Şaik Gökyay
Her uçuşta çiçeklere Birdir gönlüm dilim dermiş Her güzel şeyin kimyası Birlik,dirlik,ilim dermiş
Bin tohum eker bir dağa Yayılır ovaya, bağa Çiçek süs olur toprağa Mevla görsün kulum dermiş
O ne uyur nede yatar Çok çalışır, çok iş tutar Servetine servet katar Yağma olsun malım dermiş
O ezel ayarlı sazdır Türkü söylet şiir yazdır Şafakta uçan niyazdır Hakka çıkar yolum dermiş.
O çiçekler neşvesidir. Öz muhabbetin sesidir. Sütü bir aşk ülkesidir. En basit şey balım dermiş.
Mumda yanar, balda akar Damladan deryaya bakar Her çiçek bir çeşit kokar En güzeli gülüm dermiş
Arı sütü, çiçek tozu Baldır mumun gerçek özü Bin parçadır arı gözü Ama birdir dilim dermiş
Email: yoldas.22@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder